4 Temmuz 2013 Perşembe

Hayalperestin evi...

Gidiyor muyum? Kalıyor muyum? Temmuz mu? Ağustos mu derken kendimi Viyana'da buldum. Elimde iki bavul ve bir sırt çantasıyla bütün hayatımı sırtlanmış ama aslında yanıma hiçbir şey almamış bir moddayım.
Havaalanı sahnesinden başlamak gerekirse ilk söylemem gereken vedalardan nefret ettiğim sanırım. Gözlerim davul gibi şiş uçağa yerleştim. Gözümdeki güneş gözlüklerini çıkarmamak için bir süre direndikten sonra bu direnişimin saçma olduğuna karar vererek gözlüğü attım bir kenara. Yanıma oturan şahsiyet ile konuşmamak için kitabıma-mektubuma gömüldüm ancak o benden inatçı çıktı. Uçaktan inerken neredeyse tüm hayatını biliyordum.
Bavulları bekledim, bavulları aldım, havaalanından dışarı çıktım...şöyle bir etrafa baktım ve "umarım Türk taksi şöförü bulurum" diye dua ederek sıraya yöneldim. Sanırım bu seyahat tatil, eğitim, toplantı gibi kısa vadeli amaçlar gütmediği için yalnızlık hissim tavan yapmıştı ve bunu ancak bir Türk'ün yok edebileceği hissine kapıldım. Gerçekten de 20'sinde genç bir arkadaşımıza denk geldim ve beni yeni evime getirdi. Yolda Viyana'da hayat, Avusturya ekonomisi, Türkiye'de hayat, Gezi Parkı hadiseleri olmak üzere uzun uzun konuştuk.
Evi, evimi buldum. Klaus'un (adı sık sık metinlerimde geçecek diye düşünüyorum, kendisi yeni müdürüm) evin anahtarını getirmesini bekledim. Tam 2 saatte yerleştim...yan sokaktaki Billa isimli markete gittim ve kendime peynir, domates, makarna, zeytinyağı, somon, ekmek ve akovado aldım :) nasıl saçma bileşenler bunlar diye düşünmekten kendimi alamadım. Alışveriş poşetimi eve bıraktıktan sonra keşfe çıktım. Evimin bir tarafında kocaman bir park var, diğer tarafında ise henüz gidemediğim Viyana'nın en eski plajlarından biri varmış...bakacağız bakalım.
Birşeyler atıştırdım ve oturdum bilgisayarın başına...sonrası aydınlık bir ruh haliydi. Evet, evde yalnızdım ama İstanbul'daki son günlerimi değerlendirdiğimde hayatta yalnız olmadığım için sevindim. Veda yemekleri, tekne sefaları, motorsiklet sefaları, kahve için buluşalım, evine geliyim, bana oturmaya gel, bu gece de dışarıya çıkalım az zamanın kaldı replikleri kulağımdaydı. Öğle rakılarında söylediğim gibi "Ben arkadaşlarıma yatırım yaptım". Şahane insanlar tanıdım, anılar biriktirdim, düştüm elimden tuttular, ağladım hemen bir omuz bitti yanımda...Sırf bunlara dayanarak söylüyorum, burada tek başına olacağım ama yalnız olmayacağım.
Pek çok korkum var hayatta...bu son yolculuğumda Viyana'da kaybolursam ile başlayan ve sayısı 100'e dayanan saçmasapan cümleler kurdum. Ama evin yolunu buldum:) geriye kalanlar ya bu işi patlatırsam, sistemler farklı- adapte olamazsam şeklinde devam ediyor... Olabilir...bu durumda da çok can bir arkadaşımın dizelerini hatırlayacağım " gittiği yere kadar!" :)
O kadar kastıktan sonra bu cümle ile bütün stres ortadan kalkıyor...Neyse işte ben verdiğim sözü tuttum. İlk yazımı yayınlıyorum. Viyana'da ilk günümde, hayalperest olarak evimden bildiriyorum...Karışık ruh halimle ortaya karışık bir metin yazdığımın farkındayım:) ruhum biraz huzura kavuşunca daha anlaşılır olacağımı düşünüyorum...
Herşey iyi olacak biliyorum...

Miniklerle tekne sefası
Delilerle içki masası

yeni evimin park manzarası

yeni evimin park manzarası

1 yorum:

  1. İlk günün nasıl geçti diye merak içindeydim, her şeyin yolunda olmasına sevindim..Blog olayı süper olmuş adım adım takipte olacağım ama nedense blogu okuyunca gittiğin, burada olmadığın daha çok belli oldu :( uzun mektup yazıyorum bu aralar sana göndericem hemen:)
    kocaman öptüm. P.

    YanıtlaSil